Sen de Keşfet Logo

Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan ile Dermatoloji Üzerine Röportaj

Yayınlanma Tarihi
28 09 2025 (15:28)
Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan ile Dermatoloji Üzerine Röportaj
Hilal Kadıoğlu

Hilal Kadıoğlu

Liste & Trend Editörü

Güzellik ve estetik kavramlarının yeniden tanımlandığı bir çağda, doğru bilgiye ve bir uzmana ulaşmak önem kazanmaktadır. Bu ay, dermatoloji uzmanlarından Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan ile bir araya geldik. Kendisiyle dermatolojinin bugünkü uygulamaları, temel cilt sağlığı prensipleri ve bu alanın geleceği üzerine bilgi odaklı bir sohbet gerçekleştirdik.

Soru: Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? Dermatoloji alanında Doçent Doktor unvanına uzanan kariyer yolculuğunuzda sizi ne motive etti ve bu alanda uzmanlaşmaya nasıl karar verdiniz?

Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan: Teşekkür ederim. 2011 yılında İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinden mezun oldum. Tıp fakültesindeki yıllarımdan itibaren insan vücudunun en büyük organı olan derinin karmaşıklığı ilgimi çekmiştir. Dermatoloji, bir yandan akne, egzama gibi hayat kalitesini etkileyen hastalıkları tedavi ederken, diğer yandan insanların kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayan estetik uygulamaları içerir. Bu çift yönlü, hem medikal hem de kozmetik yapısı, motivasyonumda rol oynadı. Doçentlik süreci ise, bu alandaki bilgimi sürekli güncel tutma, yeni nesil hekimlere aktarma ve bilime katkıda bulunma hedefimin bir sonucuydu.

Soru: Saç dökülmesinin başlıca nedenleri nelerdir? Hastalar ne zaman endişelenmeli?

Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan: Saç dökülmesi multifaktöriyeldir (çok nedenli). En sık gördüğümüz neden, Androgenetik Alopesi (AGA) yani genetik ve hormonal (özellikle DHT hormonu) yatkınlıktır. Bu, saç köklerinin zamanla incelmesi (minyatürleşme) ile seyreder ve yavaş ilerler.

İkinci yaygın neden Telogen Effluvium (TE)'dur; bu, vücudun yaşadığı ani bir fiziksel veya psikolojik strese (ağır hastalık, COVID-19, yüksek ateş, cerrahi operasyon, doğum, ani kilo kaybı, yoğun stres) verdiği bir tepkidir ve olaydan yaklaşık 2-3 ay sonra başlayan yaygın, ani dökülmedir. Bunların dışında, besinsel eksiklikler (demir, B12, D vitamini, çinko), tiroid hormon bozuklukları (hipotiroidi/hipertiroidi) ve Alopesi Areata (saçkıran) gibi otoimmün hastalıklar da saç dökülmesine yol açar.

Günde 50-100 tel dökülme normal kabul edilirken, dökülmede ani artış (avuç avuç dökülme), saçlarda gözle görülür seyrelme (özellikle tepe veya ön hatlarda saç ayırma çizgisinin genişlemesi) veya para şeklinde bölgesel açılmalar fark edildiğinde mutlaka bir dermatoloji uzmanına başvurulmalıdır.

Soru: Sarımsak, ısırgan otu gibi bitkisel kürlerin saç dökülmesini durdurduğu söyleniyor. Bu yaklaşımların bilimsel bir temeli var mı?

Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan: Bu konuda bilimsel kanıtlar (evidence-based medicine) oldukça sınırlıdır. Sarımsak, ısırgan otu veya çeşitli yağların (örn: çam terebentin) çoğu, 'irritan' (tahriş edici) veya 'rubefiyan' (kızartıcı) etki gösterir. Bu maddeler saçlı deriye sürüldüğünde, o bölgede kanlanmayı (vaskülarizasyon) geçici olarak artırırlar. Bu artan kanlanma, teorik olarak foliküllerin daha iyi beslenmesine yardımcı olabilir. Ancak bu, Androgenetik Alopesi (AGA) gibi genetik ve hormonal temelli bir süreci geri çeviremez veya durduramaz.

Bu kürler, medikal tedavilerin (minoksidil, finasterid gibi FDA onaylı ajanlar) yerini tutmaz. Ayrıca, bu bitkisel ürünler bazı hassas ciltlerde ciddi 'kontakt dermatit' (alerjik egzama) reaksiyonlarına yol açarak dökülmeyi artırabilir. Bu nedenle bilimsel temeli olmayan uygulamalardan kaçınmak gerekir.

Soru: Ciltte leke oluşumunun (hiperpigmentasyon) temel mekanizması nedir ve leke oluşumunu önlemek için ne yapmak gerekir?

Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan: Leke oluşumunun temel mekanizması, cilde rengini veren 'melanin' pigmentinin, melanosit adı verilen hücreler tarafından bölgesel olarak aşırı üretilmesidir. Bu aşırı üretimi tetikleyen en güçlü faktör Ultraviyole (UV) ışınlarıdır, yani güneştir. Cilt, UV hasarına karşı kendini korumak için melanin üretimini artırır (bronzlaşma veya lekelenme).

Diğer önemli tetikleyiciler arasında hormonal değişiklikler (gebelik, doğum kontrol hapları) bulunur ki bu 'Melazma'ya yol açar. Ayrıca, sivilce (akne) veya yara iyileşmesi sonrası kalan 'Post-inflamatuar Hiperpigmentasyon (PIH)' da bir leke tipidir.

Önlemenin 'altın kuralı' ve en etkili yolu, istisnasız güneşten korunmaktır. Bu, sadece yazın plajda değil, kışın ve bulutlu havalarda dahi geniş spektrumlu (hem UVA hem UVB korumalı) en az SPF 30 (ideali SPF 50) bir güneş koruyucu kullanmak anlamına gelir. Güneş koruması olmadan yapılan leke tedavileri (lazer, peeling vb.) dahi başarısız olur.

Soru: Yara ya da sivilce izlerinin (skarlar) tedavisinde hangi yöntemler tercih ediliyor?

Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan: İz (skar) tedavisi, 'leke' tedavisinden farklıdır; çünkü burada sorun pigment değil, cildin 'dokusundaki' bir kollajen problemidir. Tedavi, izin tipine göre planlanır:

  1. Atrofik Skarlar (Çökük İzler): Akne sonrası en sık görülen tiptir. O bölgede 'kollajen kaybı' vardır. Tedavide amaç, cildi kontrollü bir şekilde "yaralayıp" vücudun kendi kollajen üretimini (kollajen indüksiyonu) tetiklemektir. Bu amaçla Fraksiyonel Lazerler (CO2, Erbium), Mikroiğneli Radyofrekans (Altın İğne), Dermapen (mikroiğneleme) ve kimyasal peeling (örn: TCA CROSS) gibi prosedürel işlemler kullanılır.
  2. Hipertrofik Skarlar ve Keloidler (Kabarık İzler): Burada ise tam tersi, 'aşırı kollajen üretimi' vardır. Amaç, fazla kollajen dokusunu 'küçültmektir'. Bunun için en sık kullanılan yöntem, iz içine kortikosteroid enjeksiyonlarıdır. Ayrıca dondurma (kriyoterapi) veya bazı lazer sistemleri de dokuyu baskılamak için kullanılabilir.

İz tedavisinin uzun, sabır gerektiren ve genellikle birden fazla yöntemin kombine edildiği (kombinasyon tedavisi) bir süreç olduğunu unutmamak gerekir.

Soru: Siğil tedavileri nasıl yapılıyor?

Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan: Siğil (Verruka), cildin üst tabakasına yerleşen HPV (Human Papilloma Virus) adlı bir virüsün neden olduğu, bulaşıcı, iyi huylu (benign) bir cilt büyümesidir. Bulaşıcı olduğu (hem kendine hem başkalarına) için tedavi edilmelidir; aksi takdirde yayılabilir. Tedavide amaç, virüsün enfekte ettiği bu dokuyu fiziksel veya kimyasal olarak yok etmektir (ablatif yöntemler).

En sık kullanılan yöntemler şunlardır: 1) Kriyoterapi: Lezyonun -196°C'deki sıvı nitrojen ile dondurularak kontrollü bir soğuk yanığı oluşturulması. 2) Elektrokoterizasyon: Lezyonun elektrik akımı ile yakılması. 3) Kimyasal Tedaviler: Yüksek konsantrasyonlu salisilik asit veya trikloroasetik asit (TCA) gibi preparatların topikal olarak uygulanması. 4) Lazer Tedavisi: Dirençli siğillerde, damar lazerleri (Pulsed Dye Lazer) veya ablatif lazerler (CO2) kullanılabilir.

Soru: Hangi et benleri tehlikeli, kanser riski var mı?

Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan: Bu çok önemli bir ayırım. Halk arasında 'et beni' olarak adlandırılan lezyonlar genellikle Akrokordon'dur. Bunlar, cildin iyi huylu (benign), saplı, yumuşak, genellikle ten rengi veya kahverengi küçük çıkıntılarıdır. Viral veya bulaşıcı değildirler ve kanserleşme (malign transformasyon) riskleri neredeyse hiç yoktur. Genellikle sürtünme bölgelerinde (boyun, koltuk altı) görülürler.

Asıl risk taşıyan lezyonlar 'et beni' değil, 'Ben' (Nevüs) dediğimiz melanositik yapılardır. Kanser riski (Melanom) taşıyan bir 'ben'de şu değişiklikler (ABCDE kuralı) görülebilir: A (Asimetri): Benin bir yarısının diğerine benzememesi. B (Border/Sınır): Sınırlarının düzensiz, girintili çıkıntılı olması. C (Color/Renk): Renginin homojen olmaması (kahverengi, siyah, kırmızı, mavi tonların bir arada olması). D (Diameter/Çap): Çapının 6 mm'den büyük olması (silgi başı gibi). E (Evolution/Değişim): Benin zaman içinde büyümesi, renk değiştirmesi, kanaması veya kaşınması. Bu tür değişiklikler fark edildiğinde acilen bir dermatoloji uzmanına başvurulmalıdır.

Soru: Akne oluşumunu önlemek için ne önerirsiniz?

Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan: Akne oluşumunda genetik yatkınlık önemli bir rol oynasa da, yaşam tarzı değişiklikleri (çevresel faktörler) aknenin şiddetini ve sıklığını doğrudan etkiler. Önlemek için üç temel noktaya dikkat edilmelidir: 1) Doğru Cilt Bakımı: Cildi günde iki kez, nazik, cildi kurutmayan (pH dengeli) bir temizleyici ile yıkamak. Kullanılan tüm ürünlerin (nemlendirici, güneş koruyucu) mutlaka 'non-komedojenik' (gözenek tıkamayan) ve 'yağsız' (oil-free) ibareli olması gerekir. 2) Diyet: Bilimsel çalışmalar, yüksek glisemik indeksli gıdaların (şeker, beyaz ekmek, işlenmiş gıdalar) ve bazı süt ürünlerinin, insülin seviyelerini artırarak sebum (yağ) üretimini tetiklediğini ve akneyi şiddetlendirdiğini göstermektedir. 3) Stres Yönetimi: Stres, kortizol hormonunu artırarak yağ bezlerinin daha fazla çalışmasına ve inflamasyonun artmasına neden olabilir.

Soru: Sivilceli bir yüzün temizliği nasıl olmalı?

Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan: Akneli cilt temizliğinde yapılan en büyük hata, cildi 'kurutmaya' veya 'ovarak' sivilceleri yok etmeye çalışmaktır. Akneli cilt, sanılanın aksine çok hassastır ve agresif temizlik cilt bariyerini bozarak durumu kötüleştirir. Temizlik şöyle olmalıdır: 1) Ürün Seçimi: Nazik (gentle), pH'ı ciltle uyumlu (5.5 civarı), sabun içermeyen (soap-free) ve ideal olarak Salisilik Asit (BHA) veya Glikolik Asit (AHA) gibi hafif soyucu ajanlar içeren bir jel temizleyici tercih edilmelidir. 2) Uygulama: Temizleyici, ılık su ile köpürtülmeli ve yüze dairesel hareketlerle 30-60 saniye boyunca nazikçe masaj yaparak uygulanmalıdır. Asla sertçe 'ovulmamalı', lif veya fırça kullanılmamalıdır. 3) Durulama ve Kurulama: Yüz, bol ılık su ile durulanmalı ve mutlaka temiz, yumuşak, kişiye özel bir havlu ile 'tampon' hareketlerle (sürtmeden) kurulanmalıdır. Günde 2 kez (sabah ve akşam) temizlik yeterlidir; daha fazlası cildin koruyucu yağ tabakasını yok edip tahrişe yol açar.

Soru: Tüm okuyucularımızın yaş veya cilt tipi fark etmeksizin, cilt sağlıkları için asla atlamaması gereken, vazgeçilmez 3 temel bakım adımı ne olurdu?

Bu, en temel ve en önemli konudur. Eğer sadece 3 şey yapılacaksa, bunlar şunlar olurdu:

  1. Güneşten Korunma: Sadece yazın değil, yılın 365 günü, bulutlu havalarda bile geniş spektrumlu (UVA/UVB) en az 30 SPF bir güneş koruyucu kullanmak. Cilt yaşlanmasının ve lekelerin bir numaralı sebebi güneştir.
  2. Nazik Temizleme: Cildi kurutan, tahriş eden agresif ürünlerden kaçınarak, cilt tipine uygun, nazik bir temizleyici ile cildi sabah-akşam arındırmak. Amaç, cilt bariyerini korumaktır.
  3. Nemlendirme: Her cilt tipinin, yağlı ciltler dahil, neme ihtiyacı vardır. Cilt tipine uygun, basit ama etkili bir nemlendirici kullanmak, cildin sağlıklı ve esnek kalmasını sağlar.

Bu üç adım, temel ve önemlidir.

Cilt sağlığı ve beslenme arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsunuz? Cildimize gerçekten 'içeriden' ne kadar bakabiliyoruz?

Cildimiz, iç organlarımızın bir yansıması olabilir ve bu ilişki güçlüdür. "İçeriden bakmak" bilimsel bir gerçektir. Özellikle bağırsak sağlığı (mikrobiyom) ile akne, rozasea ve egzama gibi birçok cilt hastalığı arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. Antioksidanlardan zengin, taze sebze ve meyvelerle beslenmek, bol su içmek, işlenmiş gıdalardan ve şekerden uzak durmak, cildin daha parlak ve canlı olmasını etkiler.

Soru: Dermatoloji alanında, özellikle teknolojik olarak, gelecekte bizi ne gibi yenilikler bekliyor? 5-10 yıl içinde hangi yaklaşımların standart hale geleceğini öngörüyorsunuz?

Dermatolojinin geleceği hızla gelişmektedir. İki ana akım öne çıkabilir: Kişiselleştirilmiş tıp ve önleyici dermatoloji. Genetik analizlerle, kişinin cildinin gelecekte neye yatkın olduğunu (leke, sarkma, kırışıklık vb.) belirleyip buna özel ürünler ve tedavi protokolleri oluşturmak standart hale gelebilir. Kök hücre tedavileri ve rejeneratif tıp, cildin kendini onarma kapasitesini daha ileri bir seviyeye taşıyabilir. Lazer ve enerji bazlı cihazlar gelişmeye devam edecektir. Kısacası, "herkese aynı tedavi" anlayışından, tamamen "kişiye özel" ve "önleyici" bir yaklaşıma doğru evrilmekteyiz.

Soru: Son olarak, cildiyle ve yaşıyla daha barışık olmak isteyen okuyucularımıza ne söylemek istersiniz?

En önemli yaklaşım, kendilerine karşı nazik olmalarıdır. Güzellik, kusursuzluk demek değildir. Amaç, yaş almayı durdurmak değil, yaşının en sağlıklı ve iyi versiyonunda olmaktır. Kendinize yatırım yapın; bu bazen iyi bir güneş koruyucu, bazen de bir uzmandan alacağınız doğru bir bilgi olabilir. Sosyal medyadaki filtrelenmiş görüntülerle kıyaslama yapmamak gerekir. Sağlıklı bir cilt, sağlıklı bir bireyin parçasıdır.

Editörün Notu

Dermatolojik hastalıklar ve tedavileri hakkında verdiği objektif ve bilimsel bilgiler için Doç. Dr. Sevil Savaş Erdoğan'a teşekkür ederiz. Röportajda da görüldüğü gibi, akne, rozase, saç dökülmesi ve leke gibi yaygın şikayetlerin her biri, farklı patofizyolojilere (hastalık mekanizmalarına) sahiptir. Bu durumlar, sosyal medyada veya kulaktan dolma bilgilerle değil, mutlaka bir dermatoloji uzmanının teşhisi ve kişiye özel olarak planlanmış bilimsel tedavi protokolleri ile yönetilmelidir.

Benzer İçerikler

Yorumlar (0)

Yorum Yaz

Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.